İlhami Güler’in Sabit Din, Dinamik Şeriat isimli kitabından alıntılar:
Allah’a tapınma (ubudiyet) Din’dir; fakat bunun menasiki (ritüelleri) değişebilir ve Şeriat’tır. Mirası adil bir şekilde paylaştımak Din’dir. Fakat bunun hangi oranlarda paylaştırılacağı Şeriat’tır.
Hırsızlığın, adam öldürmenin, zinanın, kötü (ahlaksızlık) olarak nitelenmesi ve bunların engellenmesi, cezalandırılması gerektiği Din’dir; fakat bu suçlara hangi cezaların terettüp ettiği Şeriat’tır. Sosyal ve siyasi ahlak Din’dir; fakat sosyal ve siyasi kurumlaşmalar Şeriat’tır.
O halde, Din sabittir, değişmez ve evrenseldir; Şeriat ise dinamiktir. Din ruh ise, Şeriat bedendir; büyür, değişir, ihtiyarlar. Din deniz ise, Şeriat akarsudur. Din kemik ise, Şeriat ettir. Şeriat’sız Din olmadığı gibi, Din’siz bir Şeriat da olmaz.
Bir şeyin Din olmasını belirleyen şey, zorunlu olarak onun vahiyde/kitapta yer alması değildir; bu belki Şeriat olabilir. Din Şeriat’ın içinde, arkasında, daha temelli bir şeydir.
Ebu Hanife’nin dediği gibi “Şeriatlar, farz kılınan şeylerdir. Eğer Allah’ın bütün emrettikleri din olsaydı; bu durumda Allah’ın emrettiklerinden herhangi birini terk eden yahut nehyettiklerinden herhangi birini işleyen kimse, Allah’ın dinini terk etmiş ve kafir olmuş olurdu.
Sıradan bir okuyucu, bütün insanlığa gönderildiğini beyan eden bir kitap olan Kuran’daki hitapların çoğunun gramatik olarak erkeklere yöneldiğini görebilir. Örneğin, 200’den fazla yerde mü’min erkeklere (mü’minîn) hitap edilirken, mümin kadınlar (mü’minat) 20 civarında anılır.
İlk bakışta bu durum kadının önemsizliği, muhatap alınmaya değer görülmeyişi; erkeğin ise öndeliği, önemliliği, muhatap olarak kabul edilmeye değer görülüşü olarak yorumlanabilir.
Ne var ki, Arap dilinin gramatik yapısını bilenler bıı durumun önemli bir nedeninin Arapçanın erkeksi bir yapıya sahip olmasından kaynaklandığının farkındadırlar.
Bilindiği üzere Fransızcada olduğu gibi Arapçada da içinde kadınların bulunduğu bir insan grubu niteleneceği veya işaret edileceği zaman daima sıfatın veya zamirin eril (müzekker) hali kullanılır.
Örneğin, karışık halde bir grup inanmış kadın ve erkek “mü’minun” şeklinde müzekker/eril olarak nitelenir. Aynı grup işaret edildiği zaman yine müzekker/eril olarak ‘hum’ veya ‘Kum’ zamirleri kullanılır:
“Ey inananlar (mü’minun) Allah’ın yasaklarını çiğnemekten ve O’nun cezalandırmasından sakının ve doğrularla beraber olun” (9/Tevbe, 119).
Buradaki hitap gramatik olarak müzekker/erildir; fakat, emir kadın ve erkek herkesi kapsamaktadır.
Kelimeleri ve sıfatları gramatik açıdan müzekker kalıbında ifade etmek, Arap ırkının genel bir eğilimidir.
Netice olarak diyebiliriz ki, Kur’an’da muhatap olarak söz konusu edilen kişiler (müminler, münafıklar, kafirler, fasıklar, muttakiler vs.) gramatik olarak her ne kadar müzekker kalıbında kullanılıyorsa da, bu ifade kalıplarına kadınlar da dahildir.
“Kuran’da Kadın-Erkek Eşitsizliğinin Temelleri” bölümünden alıntıdır.