"Enter"a basıp içeriğe geçin

Her Topluma Peygamber Gönderildi mi?

Her topluma peygamber gönderildiğine ve peygamber gönderilmeden herhangi bir topluma azap edilmeyeceğine dair Kuran ayetleri olduğu söylenir. Bundan yola çıkılarak “Türkler’e gönderilen peygamber nerede? Japonların peygamberi kimdi?” gibi sorular sorulur. Buna karşılık, genellikle kaçamak cevaplar verilir, 124000 peygamber gönderildiğine dair rivayetlere başvurulur vs.

Öncelikle konuyla ilgili teknik bazı yanlışları düzeltip Kuran’da konunun nasıl ele alındığını söylemek gerekir. Kuran’da her topluma “resul” gönderildiği beyan edilir. Konuyla ilgili ayetlerden şunu anlıyoruz ki; herhangi bir topluma resul göndermeden ceza verilmesi söz konusu değildir, bu nedenle resul gönderme geleneğinin bir istisnası yoktur. Örneğin İsra suresinin 15. ayetinde şöyle denilir: “Bir resul gönderilmedikçe azap edici değiliz.”

Kuran’da yer alan ve Türkçe’ye “peygamber” şeklinde çevrilen iki sözcük bulunur: Resul ve Nebi. Bu sözcüklerden “nebi”, Türkçe’de anlaşıldığı şekliyle “peygamber” sözcüğünün birebir karşılığıdır. Ancak “resul”, daha genel bir anlam içeriğine sahip olup birebir Türkçe karşılığı “elçi”dir. Kuran’da resul ve nebi sözcüklerinin geçtiği ayetlerin tamamına baktığımızda bazı nebiler için resul nitelemesi de yapıldığını görüyoruz. Buradan şu anlaşılmalıdır; Kuran’da peygamberler için Allah’ın elçisi sıfatı kullanılmaktadır. Yoksa bundan (resul ve nebi farklılığından) ezoterik bir anlam çıkarmak, kafa karıştırıcı sistemler/teoriler oluşturmak anlamsızdır. Resul ve nebi farklılığının konumuz açısından önemi şuradadır; her topluma “peygamber” gönderildiğinin beyan edildiği ayetlerin tamamında geçen sözcük “resul”dür, “nebi” sözcüğü bu ayetlerin hiçbirinde geçmemektedir.

Kuran’da, her topluma resul gönderildiğinin beyan edildiği ayetleri incelediğimizde; resullerin kendi kavimlerinin dilinde konuştukları, bunlardan bir kısmının Kuran’da anıldığı, bir kısmının anılmadığı, istisnasız her topluma resul gönderildiği anlaşılmaktadır.

Bu bilgilerin dayanağı olarak şu ayetler zikredilebilir:

Biz her ümmet için tebliğde bulunan bir resul görevlendirdik.

16/Nahl, 36

Görevlendirdiğimiz her resulü kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun.

14/İbrahim, 4

Senden önce de resuller gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık, bir kısmını anlatmadık.

40/Mümin, 78

Her ümmet için bir resul olagelmiştir.

10/Yunus, 47

Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.

35/Fatır, 24

33/Ahzab suresi 40. ayette Hz. Muhammed’in nebilerin sonuncusu olduğu beyan edilmiştir. Resullerin sonuncusu olduğunu söyleme gereği duyulmamıştır. Çünkü peygamberlik/nebilik sadece Allah tarafından takdir edilebilen bir görev, elçilik/resullük ise Allah tarafından takdir edilebileceği gibi, kişinin kendisi tarafından gönüllü olarak da yüklenilebilen bir sorumluluktur.

Yazının sonunda, ismimden de güç alarak resul olduğumu ilan edecek değilim. Tarih boyunca ve günümüzde resul olduğunu ilan eden başkalarına itibar edilmesi gerektiğini de söylemek istemiyorum. Toplumları güzel ahlaka yönlendiren söylemleriyle öne çıkmış tarihi kişilikler için resul nitelemesinin kullanılabileceğini, hatta tarihte çeşitli toplumlarda din kurucusu olarak ön plana çıkmış kişilikler için de resul denilebileceğini, Kuran’da her topluma resul gönderildiğinden söz edilen ayetlerde de buna işaret edildiğini düşünüyorum. Kuran’da her topluma nebi/peygamber gönderildiğinden bahsedildiğini düşünmüyorum.

Peki; tarihte resul olarak niteleyebileceğimiz kimler var? Bu resuller Allah tarafından mı görevlendirilmiş, yoksa kendilerinin gönüllü bir eylemi mi?

Tarihte kimlerin resul olarak nitelenebileceği, sübjektif değerlendirmelere açık bir konudur. Kuran’da adı geçen resuller dışında kimsenin resul olduğu kesin olarak bilinemez, ancak sübjektif değerlendirmeler yapılabilir. Örneğin Konfüçyüs, Buda ve Zerdüşt için resul denilebileceğini düşünüyorum. Ancak bunlar hakkında hiçbir zaman kesin bir kanaat sahibi olamam.

Günümüzde de resul olarak nitelenebilecek insanlar mevcuttur. Ancak kendisini resul ilan edenlere -özellikle İslam toplumlarında- itibar edilmemesi gerekir. Çünkü bu kurum, daha çok nebiden ve Kuran’dan mahrum kalmış toplumlar için işlevsellik arz eder. Elimizde Kuran gibi bir kaynak varken bu tür iddialarla ortaya çıkan insanlara itibar etmemiz yanlış olur. Müslüman olmayan toplumlarda ise resul kavramından bihaber olunması sebebiyle bu tür iddialarla ortaya çıkan kimse olmayacaktır.

Tarihte yaşamış ve bizim resul olarak nitelendirebileceğimiz kişilerin (örneğin Konfüçyüs) Allah tarafından görevlendirilmiş olduklarını da söyleyemeyiz. Bunlar kendiliğinden, gönüllü olarak insanları iyiye-güzele yöneltmeye çabalamış insanlardır. Konuyla ilgili ayetlerde “her topluma resul gönderdik” denilmekteyse de bunun bizzat Allah tarafından görevlendirilmiş oldukları şeklinde anlaşılması yanlış olacaktır. Kuran dili, Allah merkezli (teosentrik) bir anlatım düzenine sahiptir. Bazı eylemler bizzat Allah tarafından yapılmış gibi anlatılır, oysa bununla anlatılmak istenen Allah’ın sadece imkan vermiş olduğudur. Kuran’da insanın iradesi başta olmak üzere doğumu, hidayete ermesi, dalalete sapması, bir topluluğun yıldırım çarpmasıyla helak olması, devletlerin yıkılışı, yeryüzünün meydana gelişi gibi konuların Kuran’da zikredilme şekli bu anlatım tarzına örnek verilebilir. “Her topluma resul gönderdik” türündeki ayetlerin de aynı şekilde anlaşılması gerekir.

Kuran’da adı geçen resullerin ve Allah tarafından görevlendirilmiş nebilerin neden sadece Ortadoğu coğrafyasıyla sınırlı olduğu da sıklıkla sorulan sorulardandır. Anılan resullerin Ortadoğu ile sınırlı olmasının sebebi, Kuran’ın ilk muhatap çevresinde bu resullerin zaten biliniyor oluşudur. Kuran’ın inzal olduğu toplumda, Kuran’da adı geçen resullerin tanındığı biliniyor. Kuran bu bilgi üzerine muhataplarına mesajını iletmektedir. Uzakdoğu’daki Konfüçyüs’ten habersiz Arap toplumuna ondan bahsedilmesinin bu ilk muhatapları için bir şey ifade etmeyeceği açıktır. Nebilerin Ortadoğu ile sınırlı oluşu ise, genellikle “başka nebiler de olduğu halde onların adından bahsedilme gereği duyulmamış” diye izah edilse de ben bu ihtimale kıymet vermiyorum. Nebilerin/peygamberlerin sadece Ortadoğu’da görevlendirildiğini, başka herhangi bir zamanda ve herhangi bir coğrafyada başka peygamberlerin görevlendirilmediğini düşünüyorum. Kuran ayetlerini dayanak olarak alıyorsak başka zamanlarda ve başka coğrafyalarda peygamberler görevlendirilmiş olduğunu iddia edemeyiz.

“Neden Ortadoğu dışında peygamber görevlendirilmedi, resullerle yetinildi?” diye sorulabilir. Bunun cevabı Kuran’da yok. Spekülasyona açık ve hata yapmaya oldukça elverişli bir konu olduğundan bununla ilgili düşüncelerimi kendime saklamayı yeğliyorum. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Resullerin gönderildiği yerde nebilerin görevlendirilmesine ihtiyaç duyulmamasını gayet doğal buluyorum.

4 Yorum

  1. Özgür Muvahhid 5 Temmuz 2019

    Evet, Nebi daha özel ve resul daha genel bir ifade ve peygamberin bire bir karşılığı da Nebi.. Bunun zaten çok fazla delilleri var. Buraya kadar katılıyorum ama;

    Her tebliğ yapanın, her güzel şeyler öğütleyenlerin resul olduğu iddiasına katılmıyorum. Bu konudaki dayandığınız şeyleri yeterli delil olarak makul görmüyorum. Çünkü; evrensel değerler çerçevesinde iyilik mesajları vermekle Tevhid inancı çerçevesinde ilahi mesajlar vermek arasında fark vardır. Şirk içinde olanlar da evrensel, güzel mesajlar verebilirler. Ama bu evren ve insanlar; sadece dünyada iyiliği hakim kılmak için değil, Tevhid ve secde için de test edilmek üzere yaratılmıştır. Bu noktada elçilerin verdikleri mesajların ilahi olup olmadığını anlamak için belli parametreler olmalıdır. Kuranda ki birçok ayette elçilerin insanlara sadece evrensel mesajlar değil, ilahi gerçeği onaylatmak için de gönderildiklerini çok net görüyoruz.

    İşte bu noktada resul ile normal insanların ayrımı biraz daha belirgenleşiyor. Eğer evrensel değerlerin yanında; birey olmanın önemini, biat kültürünün yanlışlığını, kula kulluğun onursuzluğunu vurgulayarak ve Tevhid temelli kainatı anlamlandırmaya yönelten ve bu yönde soru işaretleri uyandıran, tüm bunları da güçlü ve devrimci mesajlarla ileten, karşılık beklemeyen insanların da kendilerine doğrudan risalet verilmemiş ya da risaletleri verildiyse de onu açıklamaları istenmemiş olabilir.

    Bu resullerin hazırladığı zihinsel olgunlukla veya yepyeni bir çağla birlikte Allah’ın doğrudan risalet vereceği ve Kuranda belirtilen elçiler gibi bunu ilan etmelerinin isteneceği elçiler de gelebilir. Kurandaki anlatılan; karşılık beklemeyen, kendini yüceltmeyen, kendine çağırmayan, hatalar yapan, bizim gibi insanlar olan ama mesajları çok güçlü olan, bir mucizeyi(büyük delili) ilan eden, buna rağmen düşmanları olan, arkadaşlarıyla ilişkileri şeyh-mürid şeklinde olmayan, çok büyük riskler alan elçilerin;
    maddenin egemen olduğu ve rasyonalizmin hakim olduğu düşünce yapısıyla; Kuranda eskilerle ilgili anlatılanların sorgulandığı ve hayali ya da mitolojik bulunduğu katılaşmış toplumlara da Bir delil ve örneklik açısından gönderilebilir ve Allah tarafından vahiy yoluyla görevlendirildikleri ilan ettirilebilir.

    Bu elçileri kabul etmek insanlara çok zor gelebilir ama işte testin anlamı da bu olabilir…

    • Resul 5 Temmuz 2019

      “Her güzel ahlakı öğütleyenin resul olduğu iddianız makul değil, yeterli deliliniz yok” demişsiniz. Ayrıca eklemişsiniz: “Evrensel değerler çerçevesinde iyilik mesajları vermekle tevhid inancı çerçevesinde ilahi mesajlar vermek arasında fark vardır.”

      Delillerimin yetersiz olduğunu söylemenizi anlamlı bulmuyorum. Çünkü bu tür değerlendirmelerin delili olmaz. Makul bulup bulmamak ise imtihan alanıyla ilgili bir durum. Bana gayet makul geliyor. Makul gelmeyen yönlerin bir kısmını söylemişsiniz. Bunları aşağıda izah etmeye çalıştım.

      Bence “evrensel değerler” ile “tevhid inancı” birbirinden ayrı şeyler değil. Tevhid inancı evrensel bir değerdir. Evrensel bir değeri öğütleyen ya da hatırlatan her şey (insan, hayvan, eşya, bitkiler, böcekler vs.) Allah’ın elçisi konumundadır. Çünkü evrensel bir değeri öğütlemek Allah’ın öğüdünü tekrarlamaktan başka bir şey değildir. Allah’ın elçileri kutsal insanlar vs. değildir, sıradan insanlardır. Evrensel bir değeri öğütleyen kişinin aynı zamanda günahkar olması kadar doğal bir durum yoktur.

  2. Özgür Muvahhid 5 Temmuz 2019

    Cevabın için teşekkür ederim.

    Evrensel mesajlar veren insanlar da hata yapabilir evet ama şirk çok farklı bir durum. ..

    Kuranda; insanların yaratılış amacındaki esas noktanın Allah’ın varlığına, birliğine boyun eğmek olduğunu görüyoruz. Bence bunu atlayarak sadece evrensel mesajlar üzerinden değerlendirmeyiz..

    Ayrıca şu sorularıma cevaplar arıyorum. Arkadaşlarıma da gönderdim. Siz de düşünürseniz sevinirim.

    Her topluma bir elçi geldiği bilgisi üzerinden;

    1- Bu elçilerin hepsinin Allah tarafından görevlendirmeleri şart mı?

    2-Allah tarafından görevlendirilseler bile bunu ilan etmeleri şart mı?

    3- Resullüklerini ilan etmeleri istenen elçiler gelebilir mi?

    4- Bu ilahi tercihlerin çağlarla ilişkisi olabilir mi?

    5- Elçiler de teste tabi mi? Hata yapabilir mi hatta sapıtabilir mi? Yaparlarsa illa düzeltileceğine dair yeterli bir delil var mı?

    6- Elçilerin elçiliklerini parametrelere bakarak onayladığımızda daha sonra Allahın onlara uyguladıkları özel testi geçemediklerini düşünürsek bu onların elçiliklerini reddetmemizi gerektirir mi?

    7- Bir elçiyi Kuran ve akıl üzerinden teste tabi tutup asla bir hüküm koyucu görmeden, Kurandan ayrılmadan, onaylamanın mahsuru var mı? Eğer o elçi değilse bizim açımızdan tehlikeleri neler?

    8- Elçilik iddiasıyla gelenleri neye göre onaylamalı neye göre onaylamamalıyız?

    9-Kuranda ki elçilik testlerinden geçse, aklen de elçiliğinde bir terslik görmesek ama buna rağmen vahye şahit olmadığımız için yanılma payından dolayı onaylamasak bir tehlikesi var mı?

    Elçilik özelliklerini çok güçlü şekilde gördüğüm Reşad’ın muhatabı olarak bu sorular üzerinde çok duruyorum. Tabi Reşad konusu benim özelim Sizden bundan bağımsız olarak düşünmenizi istiyorum ve bu soruların üzerinde durmamız gereken çok önemli sorular olduğunu düşünüyorum.

    Bu soruları siz de çoğaltabilirsiniz ya da çok saçma ve gereksiz gördüğünüz soruları eleyebilirsiniz.

    Kuranda belirtilen daha önceki elçilerin muhataplarının tutuldukları teste tutulmak düşüncesi beni çok fazla düşündürüyor.

    Selametle…

  3. Hikmet S. 24 Eylül 2019

    Yüce ALLÂH’ın buyruklarının da bir tür “görevlendirilmiş-elçi” (resul) olduğunu düşünüyorum. Örneğin çağımıza bakalım. Esenlik (islâm) ayetlerinin, buyruklarının ulaşmadığı “medeni” toplum var mıdır?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.