وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓائِه۪ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
Duyuru
Daralt
Henüz duyuru yok.
Secde Sûresi, 23. Ayet
Daralt
X
-
"Andolsun biz Mûsâ’ya kitabı vermiştik; ona kavuşma hakkında şüphen olmasın ve biz onu İsrâiloğulları için kılavuz yapmıştık”
Andolsun biz Mûsâ’ya kitabı vermiştik; ona kavuşma hakkında şüphen olmasın. Bu beyan hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazıları şöyle demiştir: Ona kavuşma hakkında şüphen olmasın. Yani kıyâmet günü ona kavuşma hakkında. Bazıları şöyle demiştir: Hz. Mûsâ’nın (a.s.) Tevrat’a kavuşması hakkında şüphen olmasın. Zira Cenâb-ı Hak kitabı -yani Tevrat’ı- gerçek mânada iletti, o da apaçık bir şekilde ona erişti. Bazıları şöyle demiştir: İsrâ gecesinde onun seninle kavuşması hakkında şüphen olmasın. Buna benzer rivayetler vardır. Buna göre Resûlullah (s.a.) İsrâ gecesi gece yürüyüşüne çıkarılmış ve göğe yükseltilmiştir. Hz. Mûsâ ona şöyle şöyle demiştir. Bu rivayetler namazın emredilmesi ve diğer hususlara dair olarak anlatılmıştır. Bu rivayetlerin sâbit olup olmadığını, sâbitse nasıl olduğunu bilemiyoruz. Cenâb-ı Hak ona vahyetmiş ve belirtilen hususları bildirmiş olabilir. Veya Resûlullah’ın bu hadiseyi rüyada görmüş olması da mümkündür -ki peygamberlerin rüyası haktır-. Yahut bu hadise gerçekte nasıl oldu bilemiyoruz. En doğrusunu Allah bilir.
Biz onu İsrâiloğulları için kılavuz yapmıştık. Bazıları şöyle demiştir: Biz Mûsâ’yı (a.s.) İsrâiloğulları için kılavuz yapmıştık. Bu durumda “hâ” (ه) zamiri Mûsâ’dan (a.s.) kinâyedir. Bazıları şöyle demiştir: Yapmıştık. Yani Mûsâ’ya (a.s.) vermiş olduğu kitabı İsrâiloğulları için kılavuz yapmıştık. Ayrıca İsrâiloğulları için kılavuz sözü iki mânaya açıktır. Bunlardan biri beyan anlamıdır. Yani onu İsrâiloğulları için bir açıklama yaptık. O, onlara lehlerinde, aleyhlerinde olan hususları ve Allah’ın onlar üzerindeki haklarını açıklamaktadır. İkinci mâna şudur: İsrâiloğulları için kılavuz. Yani onu, İsrâiloğulları için bir çağrı yaptık. Bununla insanları Allah’ın birliğine ve ulûhiyetine çağırmaktadırlar. İnsanlara nispet edilen hidâyet bu iki mânaya gelir. Yani beyan ve çağrı mânasına gelir. Allah’a nispet edilen hidâyet ise dört mânaya gelir: Belirtmiş olduğumuz beyan ve çağrı mânaları. Diğer iki mânadan biri tevfik ve yardımda bulunmadır. İkincisi ise onlarda hidâyet fiilinin yaratılmasıdır. Hidâyetin Allah’a nispet edilmesi bu dört mânaya, kullara nispet edilmesi ise belirtmiş olduğumuz iki anlama gelir.
Eğer denilirse ki: Nasıl Hz. Mûsâ hidâyeti İsrâiloğulları’na ait kıldı? Oysa başkasına da hidâyet kaynağı olur. Zira herkesin yaratılışında Allah’ın birliği ve ulûhiyetine şahitlik etme durumu vardır. Buna şöyle cevap verilir: Bu husus, akıl yürütme ve tefekkürle idrak edilir. Fakat O’nun bildirdiği durumda ise bedîhî olarak idrak edilir. En doğrusunu Allah bilir.
Yorum
Yorum