Duyuru

Daralt
Henüz duyuru yok.

Rûm Sûresi, 37. Ayet

Daralt
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Tümünü Temizle
Yeni Mesajlar

  • Rûm Sûresi, 37. Ayet

    اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ​

  • #2
    Eve lem yerav enna(A)llâhe yebsutu-rrizka limen yeşâu veyakdir(u)(c) inne fî żâlike leâyâtin likavmin yu/minûn(e)

    Yorum


    • #3
      ''Görmezler mi ki Allah rızkı dilediğine bol veriyor, dilediğininkini de kısıyor? Kuşkusuz bunda iman eden kimseler için ibretler vardır”

      Allah Dilediğine Rızkı Bol Verir; Dilediğininkini de Kısar

      Görmezler mi ki Allah rızkı dilediğine bol veriyor, dilediğininkini de kısıyor? Kuşkusuz bunda iman eden kimseler için ibretler vardır. Kuşkusuz bunda iman eden kimseler için ibretler vardır mealindeki âyetin kâfirlere karşı delil olması mümkündür. Tıpkı şu ilâhı beyanda olduğu gibi: İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimizdir". Ayrıca iman eden kimselerin delilleri Mekke kâfirlerine karşı delil oluşu çeşitli yönlerdendir. Bunlar da nübüvvetle yeniden dirilişin ispatı, putlara tapıp Allaha ibadet etmekte onları ortak koşmalarına dair akılsızlıklarının ortaya çıkarılması gibi hususlardır. Çünkü Mekkeliler nübüvvetin yanı sıra, yeniden dirilmeyi de inkâr etmekteydiler ve Allah’ın dışında varlıklara tapmayı caiz görüyorlardı. İşte bu âyetle onlara karşı delil getirmek, belirtmiş olduğumuz yönler itibariyledir.

      Nübüvvetin ispatına ilişkin delil getirmeye gelince bu da üç yöndendir. Bunlardan biri şudur; Onlar nübüvveti inkâr ediyorlardı. Çünkü peygamber, bir beşerdi ve onlar insanların birbirine karşı üstün olduğunu kabul etmiyorlardı. Tıpkı şu İlâhî beyanda belirtildiği gibi: “Bu adam sadece sizin gibi sıradan bir insandır”. Dolayısıyla Cenâb-ı Hak onlara bir kısmının diğerine rızık yönünden üstün kılındığını, bir kısmının rızkının bol verildiğini diğer bir kısmının ise rızkının daraltıldığım ve rızkının kısıldığını göstermektedir. Böylece onlara göre bir kısmının diğerlerinden belirtmiş olduğumuz yönlerden üstün olduğu ortaya çıktığında nübüvvet konusunda da bir kısmının diğerlerinden üstün olması imkân dâhiline girer. İkincisi, Cenâb-ı Hak bu beyanı onların “bu Kur'an, şu iki şehirden büyük bir kişiye indirilseydi ya!” sözlerine cevap olarak indirmiştir. O, bu işin kendilerine ait olmadığını, aksine Allah’a ait olduğunu bildirmektedir. O, dilediğini risâlet, nübüvvet ve daha başka görevler için seçer. Bu durum, O’nun dilediğine rızkı bol vermek; dilediğini de rızkını kısmak için seçmesi gibidir. Halbuki onların hepsi bolluğu ummakta ve sevmekteydi; darlık ve rızkın kısılmasından ise kaçmaktaydılar. Bununla birlikte bu konuda seçim bütünüyle Allah’a aittir. Üçüncüsü, Cenâb-ı Hak bir kısmının rızkını bol vermiş, bir kısmının ise rızkını kısmıştır. Cenâb-ı Hakk’ın bir kısmına rızkı bol verme yönü, diğer bir kısmına rızkı kısma yönünden farklıdır. Dolayısıyla bunu bildiren bir peygamberin bulunması gerekir. O peygamber şöyle yapana şu, böyle yapana bu karşılık vardır, aralarını ayırtetme ve rızıkta üstün kılınma yönü şudur diye öğretir. En doğrusunu Allah bilir.

      Âhiret Aleminin Gerekliliği

      İnkarcılara karşı yeniden dirilişe dair delil getirme de çeşitli açılardandır. Bunlardan biri şudur: Cenâb-ı Hak bu dünya hayatında rızkın bolluğu ve darlığı meselesinde dost ile düşmanı eşit tutmuştur. Öyle ki O, hem dost hem de düşman olana rızkı bol vermiştir. Yine O, dost olanın rızkını kısmış, düşman olanın ise rızkım bol vermiştir. Halbuki hikmet ve akıl açısından bunların birleştirilip eş t tutulması uygun değildir. Bilakis bunların birbirinden ayrılması gerekirdi. Allah, bu dünya hayatında onları eşit ve aynı seviyede tutmuştur. Dolayısıyla bunların birbirinden ayrıldığı başka bir yurdun olması gerekir. Şu halde onların yeniden dirilmeyi kabul etmeleri zorunludur. Başarıya ulaştıran sadece Allahtır. İkincisi, Cenab-ı Hak onların değerlendirmelerine ve akıllarına göre rızkının bollaşması gerekli olmayan kimsenin rızkını bol vermiştir. Bu kişi bilgisiz ve akılsız kimsedir ki her akıl sahibinin ölçüsüne göre rızıktan mahrum edilmesi ve rızkının daraltılması gerekir. Yine Cenâb-ı Hak herkesin ölçüsüne ve aklına göre rızkının bol verilmesi gereken kimseye rızkı kısmıştır. Bu kişi akıl sahibi, refah ve zenginliğin bütün yollarını bilen kimsedir. İnsanların ölçüsü ise bu durumun tersidir. Dolayısıyla akılların ve bilgilerin birbirinden ayrıştığı ve birinin diğerine üstün geldiği, bunlar ile şunların zıt fiillere rağbet edenlerin birbirinden ayrıldığı, gerçekte rızkın bol verilmesi gereken kimse ile rızkının kısılması gereken kimsenin ortaya çıktığı bir yurdun olması zorunludur. Zira bunların hepsi bu dünya hayatında ortak muameleye tâbi kılmmıştır. Yeniden dirilişe dair delil teşkil etmesinin üçüncü yönü şudur: Onların, ölçü ve yönetimleri dışında kalan birtakım vasıtalarla veya vasıtasız bir şekilde rızkın bol verilmesine ve kısılmasına güç yetiren varlığın, kudretleri ve takdirleri dışında kalan yeniden diriltmeye güç yetirebildiğini düşünmeleri ve derinlemesine incelemeleridir. En doğrusunu Allah bilir.

      Allah’ın dışında başka varlıklara tapmaları hakkında onlara karşı delil getirmeye gelince bu, inançlarındaki çelişkinin ortaya çıkarılmasıdır. Buna göre onlar şöyle demişlerdir: "Sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz”; “Bunlar Allah katında bizim aracılarımız”. Bu putlar onlara bu dünyada rızkın bolluğu ve darlığın giderilmesinde şefaatçi olmuyorlardı ve onları Allah’a yaklaştırmıyorlardı. Âhirette de bunu yapmaları mümkün değildir. Çünkü onlar âhirete inanmıyorlardı. Bu durum çelişki, akılsızlık ve sözün aşırılığıdır.

      Bu âyet ve diğerleri Mûtezileye karşı bir reddiye içerir. Zira onlar insanların kazançlarında, ustalıklarında, ticaretlerinde ve geçimlerini sağladıkları tüm vasıtalarda Allah’ın bir yaratma etkisinin bulunmadığını savunmaktadırlar. Aksine onlar, bunları yerden biten gıdalara ve başka unsurlara bağlıyorlar, insanlar ise bu konuda eşittirler. Eğer söz konusu geçim vasıtalarında ve kazanç yollarında Allah’ın etkisi yoksa rızkı genişletmesi ve kısması gibi bir durum da olmaz. Bu durum, Allah’ın bu konuda bir etkisinin olduğunu göstermektedir ki O’nun rızkı bol vermesi ve kısması söz konusu olabilsin. En doğrusunu Allah bilir.

      Kuşkusuz bunda iman eden kimseler için ibretler vardır. Bu beyan iki mânaya açıktır. Bunlardan biri şudur: Belirttiğimiz gibi bunda müminler için kâfirlere karşı deliller vardır. İkincisi şudur: Bunda imanlarından faydalananlar için deliller vardır. Müminler imanlarından yararlanan İdmselerdir, buna mukabil inkâr edenler ise bundan yararlanmayan kimselerdir. Bunda iman eden kimseler için başka bir yönden de ibret olması mümkündür. Buna göre rızık konusunda kalplerini kazanç yollarına bağlamamaları, bilakis rızkı Allah’tan beklemeleri ve vasıtalı veya vasıtasız bir şekilde Allah’ın onlara rızık vereceğine inanmalarıdır. Bu beyanın şu mânaya gelmesi de mümkündür: Cenâb-ı Hak bunu onlara şu esasa göre bildirmektedir ki ihtiyacını başka bir kişiye ileten ve ihtiyacı gidermesi için baş vurulan kişi bu ihtiyacı gidermediğinde, bunun yerine gelmemesini söz konusu kişiden değil Allah’tan bilmelidir.​

      Yorum

      İşleniyor...
      X