اِنَّـمَٓا اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ رَبَّ هٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذ۪ي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍۘ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۙ
Duyuru
Daralt
Henüz duyuru yok.
Neml Sûresi, 91. Ayet
Daralt
X
-
91-92. “‘De ki: ‘Bana, dokunulmaz kıldığı bu şehrin Rabb’ine, yalnız O’na kulluk etmem emredildi; zaten her şey O’na aittir. Bir de bana müslümanlardan olmam ve Kur’ân’ı okumam emredildi.’ Artık kim doğru yola gelirse yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: ‘Ben sadece uyarıcılardanım.’”
Dokunulmaz Kılınan Şehrin Rabb’ine Kulluk Etme Emri
De ki: Bana, dokunulmaz kıldığı bu şehrin Rabb’ine, yalnız O’na kulluk etmem emredildi; âyetteki dokunulmaz kıldığı anlamına gelen “harramehâ” (حَرَّمَهَا) ifadesi iki şekilde izah edilebilir: Birincisi, onu yağma ve çapuldan uzak tutmak anlamında olmasıdır. Nitekim “Biz önceden onun, başka sütanneleri kabul etmesini engellemiştik” meâlindeki âyette de bu anlamda kullanılmıştır. Bu âyette geçen “Harramnâ” (حَرَّمْنَا) ifadesi haram kıldık dolayısıyla da onun emmesi ona haram oldu anlamında değil, alıkoyduk, süt annelerini emmesini önledik anlamındadır. İkincisi ise bizzat tahrîm, yani kutsal kılma anlamında olmasıdır. O da gerek Câhiliye ve gerek İslâm döneminde müslüman veya kâfir herkesin o mekâna hürmet edip, hiçbir kimsenin o kutsal bilinen beldenin avına dokunmaması, ağacını kesmemesi, otunu yolmamasıdır. En doğrusunu Allah bilir.
Bir de bana müslümanlardan olmam ve Kur’ân’ı okumam emredildi. Yani Kur’ân’ı size okumam emredildi. Öyle anlaşılıyor ki onlar Hz. Peygamber’i tehdit etmişler ve onu korkutmuşlardı ve ondan kendilerine uymasını istemişlerdi. Hz. Peygamber (s.a.) o an onlara dedi ki: Bana, dokunulmaz kıldığı bu şehrin Rabb’ine, yalnız O’na kulluk etmem emredildi; O her şeyin Rabb’idir. Yani ben sadece O’na kul olmakla emrolundum. Kendimi O’ndan başkasına asla kul yapmam. Keza ben kendimi sadece O’na ait kılmakla da emrolundum ve ben sizin yaptığınız gibi O’na karşı asla şirk koşamam. Hem aynı şekilde bütün bunlarla siz de emrolundunuz. Sonra ben size Kur’ân’ı okumakla da emrolundum. Bu itibarla ben size onu okuyacağım, beni yalancılıkla itham etseniz de etmeseniz de okuyacağım. Ben sizin aleyhime kurduğunuz tuzak ve hilelerden de korkmuyorum. En doğrusunu Allah bilir.
Bana, dokunulmaz kıldığı bu şehrin Rabb’ine, yalnız O’na kulluk etmem emredildi. Bu İlâhî beyanda peygamberlik müessesesinin gerekliliğine dair delil vardır. Çünkü Mekke halkı ve diğerleri gerek öncekiler ve gerek sonrakiler hepsi tümüyle o kutlu beldenin dokunulmazlığına inanmaktaydılar. Onlar bunu ancak resûller yoluyla bilmekteydiler. Bu da gösteriyor ki onların ilk ataları risâlet ve nübüvvete inanmaktaydılar. Buna göre onların da bunu ikrar etmeleri lazım geliyordu. En doğrusunu Allah bilir.
Artık kim doğru yola gelirse yalnız kendisi için gelmiş olur. Allah bildiriyor ki her kim iman eder ve hidâyeti kabul edip doğru yolu bulursa bunu ancak kendi yararına yapmış olur. Aynı şekilde her kim de yoldan çıkarsa kendi zararına çıkmış olur. Şu İlâhî beyanda ifade edildiği gibi: “Kim dine ve dünyaya yararlı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur”.
De ki: Ben sadece uyarıcılardanım. Yani bana sadece uyarma görevi düşer. Onun dışında diğer hususların vebali sizedir. Şu ilâhı beyanlarda olduğu gibi: “Söz dinlemezseniz onun (peygamberin) sorumluluğu ona, sizin sorumluluğunuz da size aittir”; “Onların hesaplarından sana sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara sorumluluk yoktur”.
Yorum
Yorum