ق۪يلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَۚ فَلَمَّا رَاَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَاۜ قَالَ اِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَار۪يرَۜ قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي وَاَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمٰنَ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟
Duyuru
Daralt
Henüz duyuru yok.
Neml Sûresi, 44. Ayet
Daralt
X
-
“Ona, ‘Köşke gir’ denildi. Kraliçe salonu görünce, onu oraya toplanmış su sandı ve eteğini topladı. Süleyman, ‘Bu, billûrdan yapılmış bir köşkün şeffaf zeminidir’ diye uyardı. Kraliçe, ‘Rabbim! Ben gerçekten kendime zulmetmişim! Artık Süleyman’la beraber âlemlerin Rabb’i olan Allah’a teslim oldum’ dedi.”
Ona, “Köşke gir” denildi. Bazıları şöyle demişlerdir: “es-Sarh” (الصَّرْحَ) kabul salonu demektir. Zeccâc’ın görüşü böyledir. İbn Kuteybe, Ebû Avsece ve müfessirlerin çoğu şöyle dedi: “Sarh” saray demektir. Sonra biz, acaba bu sarayı yaptırmasının, kraliçeye oraya girmesini emretmesinin, onun da baldırlarını açmasının sebebi neydi? bilmiyoruz. Müfessirlere gelince onlar bu konuda aralarında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları şöyle demişlerdir: Belkıs yola çıkınca cinler dediler ki: Süleyman’dan yeterince sıkıntı çektik. Eğer Süleyman ve bu kadın ikisi baş başa verir birleşirler ve her ikisinin sahip olduğu ilim bir araya gelirse biz mahvolduk. Bu kadının annesi peri idi. Dediler ki: Gelin biz bu kadını Süleyman’a kötü gösterelim ve ondan soğutalım. Bunun üzerine Süleyman’a şöyle denildi: Bu kadının ayakları aynen hayvanlarınki gibi toynaklıdır, çünkü onun annesi peridir. Bunun üzerine Süleyman hemen emretti ve kendisine su üzerinde kristalden bir ev yapıldı içine de balık atıldı ki Belkıs onu görünce su zannetsin de eteğini yukarıya doğru açsın, ayakları ortaya çıksın, Süleyman da baksın, cinler doğru mu söylemiş yalan mı böylece ortaya çıksın. Kraliçe onu görünce, onu su sandı ve baldırlarını çemredi. Süleyman da baktı, bir de ne görsün ayakları ve baldırları dünyanın en güzel kadını. Cinler Süleyman’ın Belkıs’ın baldırlarını gördüğünü anlayınca Belkıs’a; Baldırlarını açma. Bu, billûrdan yapılmış bir köşk dediler. Bazıları şöyle demişlerdir: Hayır öyle değil. Aksine şöyle: Süleyman’a dediler ki o kadının baldırlarında kıl var, o kıllı bacak biridir. O da bunu öğrenince böyle bir sarayın yapılmasını emretti. Bazıları şöyle demişlerdir: Hayır öyle değil. Aksine şöyle: Cinler Süleyman’ın kraliçe ile evlenmesinden endişe ettiler. Eğer bu olursa kraliçenin cinlerin kendisine bildirdikleri ve ifşa ettikleri birtakım hususları Süleyman’a açacağından korktular. Bu yüzden Süleyman’ın kadından nefret etmesini sağlamaya çalıştılar. Onun aklında ve özünde birtakım kusurların olduğunu söylediler. “Ey Allah’ın nebisi! Biz sana onun aklındaki kusuru göstermeyelim mi? Onun aklında sorun var”, dediler. O da “Tamam, olur!” dedi. Cinler hemen su getirdiler ve onu akıtıp derince bir su kütlesi oluşturdular. Sonra balık ve kurbağa getirip onları suya saldılar. Sonra da Kraliçe onu görünce, onu su sandı ve baldırlarını çemredi. Hemen Süleyman’a şöyle dediler: Bu kadının aklından zoru var, görmez misin ki su nedir kristal köşk nedir bilmiyor ve ikisini birbirinden ayırdedemiyor. Ya da buna benzer laflar ettiler. Ancak biz bunun sebebi neydi bilemiyoruz. Süleyman peygamberin yabancı bir kadının bacaklarına bakmak için böyle bir çareye başvurmasını ihtimal dâhilinde görmüyoruz.
Sonra başka yorumlar da mümkündür. Süleyman ona nübüvvetinin mûcizelerinden birini göstermek istemiş olabilir. Bunun için de şeffaflığı sebebiyle sanki suymuş gibi gözüken kristalden bir köşk inşa ettirmiştir. Öyle bir köşk ki o beşer gücü dâhilinde değildir, o insan işi değil ancak semavî bir tedbirin sonucu olabilir. Ya da bununla şunu murat etmiş olabilir: En doğrusunu Allah bilir ya, kendi hükümranlığının büyüklüğünü ve saltanatının ihtişamını ona göstermek ve böylece onun kendisinin dilediği her şeyi yapmaya kadir olduğunu, onun davetine icabetle itaatine girme, Allah’a boyun eğme ve müslüman olmadan başka yapılabilecek bir şeyin olmadığını anlamasını sağlamak. İşte o andır ki o da Allah’tan gayrısına tapmakla Rabbim! Ben gerçekten kendime zulmetmişim! Artık Süleyman’la beraber âlemlerin Rabb’i olan Allah’a teslim oldum, dedi. Yani içtenlikle döndüm ve özümü âlemlerin Rabb’i olan Allah’a teslim ettim, dedi.
İbn Kuteybe dedi ki: “Sarh” saraydır. Çoğulu “surûh”tur (صُرُوحٌ). “Lücce” (لُجَّةٌ) bir araya toplanmış derin su demektir. “el-Mumerrad” (الْمُمَرَّدُ) da çamur ya da kireç ya da başka bir malzeme ile sıvanarak kaygan hale getirilmiş yer demektir. Bir başkası da şöyle dedi: Mumerrad uzun demektir. İbn Kuteybe şunları da söyledi: Bu saydamlık anlamından hareketledir ki yüzünde tüy olmayanlara da “emrad” (أمرد) denir. Bitek olmayan kuma da Merdâ’ (مَرْدَاءُ) denir. “el-Mumerrad” uzun olana denilir (mutavvel). Bazı kalelere “Mârid” (مَارِدٌ) denilmesi bu anlam sebebiyledir. Kisâî şöyle dedi: Mumerrad, düz, kaygan demektir. Tüysüz ergenlere “emrad” denilmesi de işte bu anlam ilişkisindendir.
Yorum
Yorum