فَمَكَثَ غَيْرَ بَع۪يدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَأٍ بِنَبَأٍ يَق۪ينٍ
Duyuru
Daralt
Henüz duyuru yok.
Neml Sûresi, 22. Ayet
Daralt
X
-
22. “Çok geçmeden hüdhüd gelip dedi ki: ‘Ben, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe halkından sana kesin bir bilgi getirdim.’”
23. “Onları bir kadın hükümdarın yönettiğini gördüm; kendisine her imkân verilmiş; bir de muhteşem tahtı var.’”
Çok geçmeden... Yani çok geçmedi, sonunda ona geldi. İbn Mesûd’un mushafında “fe mekese gayra ba‘îdin sümme câehû” (فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ ثُمَّ جَاءَهُ) şeklindedir. Dedi ki: “Ben, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sanki Süleyman ona “Neredeydin?” diye sormuştu da o da o zaman: Ben, senin bilmediğin bir bilgi öğrendim, demişti. Bu âyet, Übeyy’in mushafında “ehattü bimâ lem tühıt bihî ente ve lâ ehadün min cünûdike” (أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ أَنْتَ وَلَا أَحَدٌ مِنْ جُنُودِكَ) şeklindedir. Yani “Ne senin ne de ordundan hiç kimsenin bilmediği bir şeyi öğrendim”. Ben senin erişemediğin bir bilgiye eriştim, senin ve ordundan hiç kimsenin bilmediği bir bilgi edindim. Sonra da şöyle dedi: Sebe halkından sana kesin bir bilgi getirdim. Onda hiç şüphe yoktur. Bunun üzerine Süleyman, öyle anlaşılıyor ki o haberin aslını esasını sordu, O da o zaman -en doğrusunu Allah bilir- şöyle dedi; Onları bir kadın hükümdarın yönettiğini gördüm; kendisine her imkân verilmiş... Yani daha önce “ve bize her şeyden verildi” mealindeki âyeti tefsir sırasında da belirttiğimiz gibi hükümdarlara verilmesi âdetten olan her şey verilmiştir.
Çok geçmeden. Bazıları bu beyan hakkında şöyle demişlerdir: Yani uzun olmayan bir süre. Benzer durumda, uzakta olanın geleceği kadar bir süre bekledi anlamına gelmesi de mümkündür. Çünkü zahirde “mekese” fiili vakit değil de mekân için kullanılır. Ben, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim, demişti. O bu sözüyle sanki Süleyman hakkında hayırhahlık yaptığını ve ondan şefkat beklediğini ummuştur. Şöyle diyor; Sana, ne senin ne de askerlerinden hiç kimsenin bilmediği bir haberi getiriyorum. Hal böyle iken nasıl bana azap edersin? Abdullah b. Mesûd’un mushafında “fe mekese gayra ba‘îdin sümme câehû” (فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ ثُمَّ جَاءَهُ) şeklindedir. Ebû Muâz dedi ki: Bu fiil, “mekese” şeklinde kef harfinin nasbı, “meküse” şeklinde ref’i ile her iki türlü de okunur.
Sebe halkından sana kesin bir bilgi getirdim. Bazıları şöyle demişlerdir: Kesin, yani hiç kuşku içermeyen gerçek bilgi. Elbette bu kesinlik hüdhüde göredir, Süleyman’a nispetle ise öyle değildir. Görmez misin ki Süleyman bu haber üzerine: “Doğru mu söylüyorsun yoksa yalancılardan biri misin, göreceğiz” demiş, haber karşısında duraklamış ve onun söylediklerinin doğru mu yoksa yalan mı olduğunu öğrenmek için tahkik yapma ihtiyacı duymuştur. Bazıları şöyle demişlerdir: Buradaki “nebe’in yakīn”den maksat hayreti mucip bir haber, demişlerdir.
Sonra Sebe halkından sana kesin bir bilgi getirdim meâlindeki âyette Sebe hakkında da ihtilaf etmişlerdir. Bazıları Sebe, yerleşim biriminin kendisine nispet edildiği bir adam adıdır, demişlerdir. Bazıları ise onun belde ismi olduğunu söylemişlerdir. Ebû Avsece şöyle dedi: Sebe, Yemen’in kurucusudur. Onu belde ismi yapan gayri munsarif olarak mecrur okumaz, kim de adam adı kabul ederse o zaman mecrur okur. En doğrusunu Allah bilir.
Onları bir kadın hükümdarın yönettiğini gördüm; kendisine her imkân verilmiş; bir de muhteşem tahtı var. Bu âyetteki “vecedtü imraeten temlikühüm” (وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ) ifadesinde gizli bir kelime (ıdmâr) vardır. Tam şekli sanki şöyledir: (أَهْلَ سَبَأٍ) Ben Sebe halkına hükmeden bir kadın gördüm. Görmez misin ki sonunda şöyle demiştir: “Ancak onun ve halkının Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini de gördüm”. Âyetin sonunda kavmin belirtilmesi “ehl” kelimesinin gizli olduğuna dair delil olmaktadır.
Kendisine her imkân verilmiş. Erkek hükümdarların sahip oldukları imkânlar, duruş, heybet vb. namına her ne varsa onların hepsinden bu kadın hükümdara da verilmiştir. Bazıları da buna, ülkesindeki her şeyden kendisine verilmiş anlamı yüklemiştir.
Bir de muhteşem tahtı var. Müfessirler şöyle dedi: Yani onun güzel, uzunluğu şu kadar boyda, genişliği şu kadar ende olan büyük ve iri bir tahtı var. Arşın hükümranlıktan kinâye olması da mümkündür. Buna göre bir de muhteşem tahtı var demek sanki muhteşem bir saltanatı var demek gibidir.
Yorum
Yorum