Duyuru

Daralt
Henüz duyuru yok.

Lokman Sûresi, 25. Ayet

Daralt
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Tümünü Temizle
Yeni Mesajlar

  • Lokman Sûresi, 25. Ayet

    وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ​

  • #2
    Vele-in seeltehum men ḣaleka-ssemâvâti vel-arda leyekûlunna(A)llâh(u)(c) kuli-lhamdu li(A)llâh(i)(c) bel ekśeruhum lâ ya’lemûn(e)

    Yorum


    • #3
      “Onlara, 'Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, mutlaka ‘Allah’ diyeceklerdir. De ki; ‘Bütün övgüler Allah’a mahsustur; ama onların çoğu bilmez”

      Onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, mutlaka ‘Allah’ diyeceklerdir. Cenâb-ı Hak resûlüne “onlara gökleri ve yeri kimin yarattığını sorsan sana “bunları Allah yarattı” derler ve böyle cevap verirler” diye bildirmiştir.

      Onların yaratmakta Allah’ın bir ve tek olduğunu kabul etmelerinden hemen sonra gelen “de ki: Bütün övgüler Allah’a mahsustur” İlâhî beyanı iki mânaya gelir. Bunlardan biri şudur: O, resûlüne kendisine övgüde bulunmasını emretmiştir. Çünkü o, Allah’ın birliği ve rubûbiyetine dair delil getirmeye ihtiyaç duymamaktadır. Sadece onların bunu dile getirmeleri vardır. Zira bildirmiş olduğu üzere onlar Allah’ın birliğini dile getirmektedirler. Buna göre ister büyük, ister küçük olsun bütün durumlarda bunu kabul etmeleri gerekir. Dolayısıyla bundan dolayı onun Allah’a övgüde bulunmasının emredilmiş olması ortaya çıkar. Veya O, resûlüne kendisine övgüde bulunmasını emretmiştir. Çünkü ötekilerin imtihan edildikleri O’nun birliğini ve ulûhiyetini kabul ettikten sonra yalanlama ve puta tapmakta onu kurtarmış ve bunlardan uzak tutmuştur. Böylelikle Resûlullah, Allah’ın kendisine yönelik lütfü, merhameti ve kâfirlerin arasında onu korumuş olması dolayısıyla O’na övgüde bulunur. Bildirilen beyanın hemen akabinde övgüde bulunma emrinin yorumu bu iki şekildedir. En doğrusunu Allah bilir.

      Ama onların çoğu bilmez meâlindeki İlâhî beyan. De ki: Bütün övgüler Allah’a mahsustur anlamındaki İlâhî beyandan ayrı ve müstakildir. Zira bu İlâhî beyandan ayrı kabul edilmezse zâhiri mânaya göre Allah’a övgüde bulunma emrinin, muhatapların bilmedikleri anlamına gelir, bu da uygun değildir. Ama onların çoğu bilmez mealindeki beyan farklı yorumlara açıktır, bunlardan biri şudur: Belirttiğimiz gibi Cenâb-ı Hak, gerçek anlamda bilmelerine rağmen onların bilgisiz olduklarını açıklamıştır, çünkü onlar bildikleriyle amel etmemektedirler, bu durum, duyuları olduğu halde göz, kulak ve dillerinden yararlanmadıkları için Cenâb-ı Hakk’ın bu organları bulunmadığını belirtmesi gibidir. Bilgi de böyledir. İkinci yorum şudur: Onlar, bilmek için bilgi kaynaklarından akıl yürütmeyi ve düşünmeyi terketttikleri için bilmezler. Dolayısıyla bunlar mazur da görülmezler. Eğer söz konusu beyan, bu anlama gelirse hakikat mânasında onların bilgileri bulunmadığını ifade eder. Fakat onlar bilgi kaynaklarından akıl yürütmeyi terkettikleri için mazur görülmezler. Veya bu beyan burada şu mânaya da gelebilir: Ama onların çoğu bilmez. Putlara tapmalarının kendilerini Allah’a yaklaştırmadığını ve bunların kendilerine şefaatçi de olmayacaklarını bilmezler. Çünkü onlar putlara kendilerini Allah’a yaklaştıracaklarını ve bunların kendilerine Allah katında şefaatçi olmalarını umdukları için tapmaktaydılar. Zira Cenâb-ı Hak meâlen şöyle buyurmuştur: “Bunlar Allah katında bizim aracılarımızdır”; “bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz”. Veya bu beyan şu anlama da gelebilir: Yani onlar bu dünyada yaptıklarının âhiretteki karşılığını bilmiyorlardı. En doğrusunu Allah bilir.​

      Yorum

      İşleniyor...
      X