وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ
Duyuru
Daralt
Henüz duyuru yok.
Kasas Sûresi, 80. Ayet
Daralt
X
-
"Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle derlerdi: 'Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah'ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir."
Kendilerine ilim verilmiş olanlar. Yani ilmin yararları kendilerine verilmiş olanlar. Zira bazılarına ilim verildiği halde bunlara verildiği gibi ondan yararlanma imkânı verilmemiş olabilir. Nitekim ötekilere şöyle demişlerdir: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah'ın mükafatı daha üstündür. Onlar sadece kendilerine Kârun'a verilenin benzerinin verilmesini temenni ediyorlardı. Sonra kendilerine ilmin yararları verilmiş olanlar, ötekilere böyle bir temennide bulunmayı yasaklamıştır. Bu durum, meşgul olmanın ve talep etmenin caiz olmadığı konularda bir temennide bulunmanın caiz olmadığını göstermektedir. Nitekim onlar, ötekilere şöyle demiştir: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah'ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir. Ona ancak sabredenler kavuşabilir cümlesi hakkında farklı görüşleri ileri sürülmüştür. Daha önce geçen "sevâb" (ثواب) kelimesi müzekker olduğu halde söz konusu ifade de zamir nasıl "ve lâ yülekkâhâ" (ولا يلقاها) şeklinde müennes gelmiştir? "ve lâ yülekkâhu” (ولا يلقاه) buyurması gerekmez miydi? Bununla birlikte bu ilahi beyan hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazıları şöyle demiştir: Ona ancak sabredenler kavuşabilir. Bu beyan, kendilerine ilim verilenlerin, dünya hayatını isteyen kimselere söylemiş oldukları sözden kinâyedir. Yani ötekilere söyledikleri bu söze ancak sabredenler kavuşabilir. Bazıları şöyle demiştir: Hayır, bu amellerden kinåyedir. Yani bu amellere ancak sabredenler kavuşabilir ve bu hususta ancak onlar başarılı olabilir. Şöyle diyenler de vardır: Hayır, söz konusu beyan âhiret yurdundan kinâyedir. O, şöyle buyurmaktadır: Bu yurda ancak sabredenler kavuşabilir. Ebû Avsece ve İbn Kuteybe şöyle demiştir: Ona ancak sabredenler kavuşabilir. Yani onda ancak sabredenler başarılı kılınır. Yine "ancak sabredenler rızıklandırılır" denilmiştir. Sabredenler. Bunların bizzat müminler olması mümkündür. Tıpkı şu ilâhî beyanlarda bildirildiği gibi: "Bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için alınacak ibretler vardır" ; "Ancak sabredip, dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar böyle değildir". Yani iman edenler. "Sabredenler" sözünün "Allah'ın kendilerine farz kıldıklarını yerine getirmede nefislerine hâkim olanlar ve bu konuda sabredenler, nefislerinin şehvetlerine ve hevâsına uymayanlar" mânasına gelmesi de mümkündür. En doğrusunu Allah bilir.
Sonra, Mûsânın (a.s.) kavminde üç özellik vardı ki bunlar ve benzerleri diğer ümmetlerde bulunmamaktaydı. Bunlardan biri, anlatıldığı üzere kendilerine ilim verilenlerin metin olmaları, kendilerine vâdedilen âhiretteki sevaba dair kesin inanç ve yürek huzuru içinde olmaları, Allahın kendilerine farz kıldığı fiilleri yerine getirmede sabırlı olmaları ve nefislerini arzu ve şehvetlerinden alıkoymalarıdır. Dinlerinde kuvvet ve metanet sahibi olmalarından ötürü Kâruna nasihat ederek şöyle demişlerdir: "Allah'ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez". O, bu dönemde kral idi. Yine onlar dünya hayatını arzu eden kimselere şöyle demişlerdi: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah'ın mükafatı daha üstündür.
Yorum
Yorum